Aklıma moda ve tasarım kelimeleri kazındığında küçük bir çocuktum. Şimdi aklıma bu kelimeleri ve hayalleri kazıyan çocuğu düşünüyorum da ona söylemek istediğim şöyle bir cümle geçiyor içimden:
‘Hayallerinin gerçeğinden henüz haberin yok’
Benim moda tasarımı yolculuğum da çocukluk hayallerinin romantizmiyle başlayan sıklıkla karşılaştığımız o hikayelerden. Anne işinden arta kalmış kumaşlar, beceriksizce oyuncaklar üzerinde dikilmiş elbiseler, kağıdı kalemi eline alınca herşeyden bağımsız, sonsuz yaratıcılığa uzanabileceğini düşündüğün bir dünya…
Sınır ve engeller olmadan yaratma fikrinin peşinde yıllarca kurduğum hayallerimi gerçeğe dönüştürdüğümde çarptığım duvarlar bu rüyadan uyanmamı sağlayacak kadar güçlülerdi. Düşünsenize yıllarca hayalini kurduğunuz dünya aslında büyük yıkımların mimarı çıkıyor ve hayalleriniz ise bu büyük yıkımların yanında belki de yıkımların en küçüğü kalıyor.
Aslında ilk uyarılar daha okuldayken gelmeye başlamıştı. Okul sürecinde yaptığımız büyük fabrika gezilerinde çoğu arkadaşımın hayranlığını kazanan o büyük üretimhaneler bende hep rahatsızlık uyandırıyordu. İnsana teni kadar yakın olan, insanın ruhunu yansıtan kıyafetlerin bu kadar ruhsuzca kurgulanmış duvarların içinde varlığını bile bilmediğimiz insanlar tarafından üretiliyor olması fikri, sonradan öğrendiklerime bakınca seslerini duyuramayan diğer tekstil çalışanlarına kıyasla cennette çalıştıkları gerçeğine rağmen, hiç gerçek gelmiyordu.. Ama gerçekti ve oradaydı. Oranın tutunamayan bir parçası olmama ise bir kaç yıl kalmıştı.
Mezuniyetle beraber parçası olduğum bu gerçeklikte okul yıllarında tam olarak tanımlayamadığım tüm rahatsızlıklar bir bir tanım buldu. Sınırsız olarak hayal ettiğim moda tasarımı hayallerim aslında kuralları, duvarları, sınırları ve een önemlisi zararları olan bir sektör içerisinde yaşıyordu. Bizler tasarımcı olarak bu sektörün yıkıcı üretim hızının içerisinde özgürlükten çok uzak tasarımlar yaparken, attığımız her hareketle insana, doğaya zarar veren bu sistemin parçası olmaya devam ediyorduk. Üretim hızının yanında bir de giyinen herkes gibi tüketici olarak yıkıcı bir tüketim hızında kaybolup gidiyorduk.
‘Modadan hiç anlamıyorum’ ‘Modayla ilgilenmiyorum’ diyenler var ya… Sorumluluğu modayla ilgilenen bizlere atanlar… Eğer çıplak gezmiyorsanız, üzülerek söylüyorum ki modayla ilgileniyorsunuz. Bir satın alma kararı gerçekleştiriyor, trendlerden bağımsız olsa da üzerinizde sektörden parçalar yaşıyorsunuz. Belki hiç ilgilenmediğiniz için sektörde olup bitenlerden bize kıyasla daha habersizsiniz. Ama moda sektöründe olanlar, sektörün yol açtığı sonuçlar çıplak gezmeyen hepimizin sorumluluğunda.
Moda sektörü denen bu sistemle içerden savaşamayacağımı farkettiğim gün hala doğru bir karar verdiğimi düşündüğüm değişimi yaparak akademiye geçtim. Sıkıcı sözlük tanımlarının dışında herkesin kendince yorumladığı moda kavramını yorumlayabilmek, özüne inebilmek, bozulmuş olanı onarabilmek için…İçerisinde kaybolmaktansa dışarısında tekrar kurgulayabileceğimi düşünerek… Bu sırada benim kendimi akademiye atarak yapmayı hedeflediğim değişimleri, sektörün içerisinden yapmaya çalışanları da büyük hayranlıkla takip ettim.
İşte Bego karşıma bu takipte çıkanlardan. Bego Jeans’in hikayesi benim için kaybolmaktan kaçmak bir yana, kaybolmadan yoluna çıkan engellerle savaşmış, engelleri hem kendi için hem başkaları için yok etmeyi hedeflemiş, büyük değişimleri başarmış ve bugün bu değişimlerle geleceğe dair umutlar planlamış bir hikaye.
Değişimin neresinde durursak duralım geleceğin, büyük yıkımları kabullenmek yerine büyük yapımları hedefleyenlerde olduğuna inanıyorum.
Son olarak hayallerimi aklıma kazıyan küçük çocuğa şunu da söylemek istiyorum:
Hayallerin gerçekten çok farklı ama merak etme! Hayallerindeki temiz dünyayı kurmak için emek verenler var.
Anahtar kelimeler : Moda ve tasarım, hızlı moda, yavaş moda, fast fashion, slow fashion