Hızlı Modanın Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Kadınlar Üzerindeki Etkisi *

Üretilen her tekstil ürünü uzun bir süreçte elde üretildiği için moda en emek-yoğun sektörlerden biri. Dünyadaki her 6 işçiden 1’i moda endüstrisinde çalışıyor ve işçilerin %80’i kadın. Bu durum, düzensiz emek pazarında çalışan kadınlar açısından sonuçları da düşünülünce modayı önemli bir feminist mesele haline getiriyor.

Her yıl dünya çapında 80 milyon yeni tekstil ürünü satın alıyoruz. McKinsey’in bir araştırmasına göre 2000-2014 yılları arasında tekstil tüketimi %60 oranında arttı. Hızlı modanın sürekli değişen vitrinlerinin taleplerini karşılamak için moda giderek daha fazla düşük ücretli emeğe bağımlı hale geldi. Son yıllarda, moda sektörü bilinçli olarak üretim yerlerini düşük gelirli Bangladeş, Hindistan, Çin, Vietnam ve Filipinler gibi Asya ülkelerine kaydırdı. Buralarda Asyalı kadınların sosyal ve ekonomik güçsüzlüklerinden yararlanarak büyük oranda kadınları işe alıyorlar.

Bu fabrikalarda işçi hakları ihlalleri son derece sıradan bir şey. Kadınlar ya kültürel normlar ya da işyerinde uygulanan sert sendika karşıtı politikalar sebebiyle biraraya gelme ve kendilerini bir grup olarak destekleme imkanına sahip değiller. Bangladeş gibi ülkelerdeki fabrikalardan çıkan hikayelere göre kadınlar tuvalet izinleri olmadığı için mesane iltihaplarından muzdaripler ve müdürleri onları doğum kontrol hapları almaya zorluyor. Doğum izni kullanamama, yetersiz hijyen koşulları ve işyerinde cinsel taciz, düşük ücretlerin yanında öne çıkan başlıca sorunlardan.

Oxfam’ın 2019 tarihli bir raporuna göre Bangladeşli tekstil işçilerinin hiçbiri geçinmeye yetecek bir yaşam ücreti alamazken Vietnamlı tekstil işçilerinin yalnızca %1’i bu seviyede bir ücret alıyor. Bu durum işçilerin alternatif olarak daha iyi bir iş aramalarına da engel oluyor ne yazık ki. Haneye giren tek gelir yetersiz olduğu için kadınlar kızlarını da 10 yaş kadar erken yaşlarda fabrikalarda çalıştırmaya başlıyorlar. Bu döngülerin içine hapsolmak kadınların cinsel istismara maruz bırakılma ihtimallerini yükseltiyor çünkü kadınlar şikayet etmeleri halinde işlerini kaybetme riskini göze alamıyorlar. Her 4 Bangladeşli tekstil işçisi kadından ancak 1’i bu tarz istismar durumlarını ifşa ediyor.

Peki tüm bu kötü gidiş karşısında tek seçeneğimiz bu düşük gelirli ülkelerde üretilen kıyafetleri boykot etmek mi? Neyse ki bu kadar net bir çizgi çekmek zorunda değiliz çünkü sektör bu denli istismarcı olmak zorunda değil. Kadınların finansal kaynaklara erişimini iyileştirerek moda sektörü istismar değil güçlenme alanı olarak öne çıkabilir.

Uluslararası kalkınmada en etkili stratejilerden biri, parayı doğrudan kadınların ellerine vermek. İstatistiklere göre yoksulluktan kurtulan her kadın beraberinde 7 kadını daha kurtarabilir. İyi kalkınmada kadının bilgi ya da beceri yetersizliği değil nakit yetersizliği içinde olduğunu görmek esastır.

Ne mutlu ki Oxfam için 2017’de yayınlanan Deloitte Access Economics Raporu gösteriyor ki tüm üretim zinciri boyunca işçilere yaşam ücreti ödemek perakende fiyatları üzerinde sadece %1’lik bir artışa neden oluyor. Benzer şekilde Queensland ve New South Wales Üniversiteleri’nden araştırmacılar Hall ve Wiedmann da her tekstil ürününün fiyatındaki yalnızca 20 centlik bir artışın Hindistan’daki her tekstil işçisini yoksulluktan kurtarmaya yeteceğini göstermişlerdi. Tüm bu bulgular tüketicilerin adil çalışma koşulları taleplerinin oldukça makul bir talep olduğunu gösteriyor.

2019 Modanın Durumu Raporu 2016 – 2018 yılları arasında marka pazarlamasında “feminist” kelimesinin kullanımında %630’luk bir artış olduğunu gösteriyor. Rapor, tüketicilerin tercih ettikleri markalardan giderek daha fazla sosyal sorumluluk almalarını ve sosyal etkilerini göstermelerini talep ediyor. Kadın hakları ihlallerindeki gelişen farkındalıkla “feminism” yükselen bir trend oldu ve sevindirici ki yakın zamanda bitecek bir trend değil.

Kadınlar her ne kadar kayıtdışı istihdam edilmeye devam etseler ya da emekleri erkek çalışma arkadaşlarının %50’si kadar ücretlendirilse de küresel işlerin aslan payını yönetiyorlar ve moda endüstrisinin de büyük çoğunluğunu oluşturuyorlar. İşçilere üretim becerileri üzerinde daha fazla tasarruf yetkisi verilmesinin çok net avantajları var; öyle ki markalar da kadınları yaşam kalitelerini etkileyen tüm karar alma süreçlerinde yönetici pozisyonlara getirme konusunda istekliler.

Halihazırda sektörde istihdam edilenler işleri nasıl götüreceklerini ve işçilerin neye ihtiyaç duyduklarını biliyorlar. Gerçek bir yaşam ücreti ödemek, yeterli tatiller ve ücretli izinler sağlamak ve işyeri güvenliği önemli başlangıç noktaları. Şu anda da modayı kadınlara adil iş sunmak için kullanan, kadınlar tarafından yönetilen markalar var ve bu markalar gelir elde etmenin tek yolunun köle ücretleri ödemek olduğunu mitinin aksini kanıtlamaya devam ediyorlar.

*Bu yazının aslı Jaclyn McCosker tarafından kaleme alınmış ve goodonyou.eco sitesinde yayımlanmıştır.

Diğer yazılarım

Yazı oluşturuldu 15

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön